26 Haziran 2014 Perşembe

ARNAVUTLUK BİR GARİP MEKAN

Arnavutluk gezisinde, konsolosluk kapısında saatlerce bekleyip, vize kuyruğunda köpek muamelesi görmemek için hava yolunu tercih ettik.
Havayolunda tek bir noktadan ulaşım var. Tiran’daki Nene Tereza Havaalanı’ndan.  Küçük ama oldukça temiz bir havaalanı.
İndiğiniz anda burasının kuşlar ve doğa ülkesini olduğunu anlıyorsunuz çünkü yüzlerce kuş havaalanı çevresinde resital veriyor.  Her yerden, nerede olduğunu göremediğiniz kuşların seslerini duyuyorsunuz.
Arnavutluk sınırları içine girer girmez, yani kapıdan çıkar çıkmaz birkaç “Kapalıçarşı” çakalı yanımıza yanaştı. Yanaşma yollarından  “Türk müsünüz? Biz de Müslümanız” cümlesi. En kolay kekleme cümlesi bu sanırım. Neyse ki bunlar, çok tehlikeli çakallar değil. Kıllandığınızı ve problem çıkaracağınızı anladıkları an, tüyüyorlar. Amaçları üç beş kuruş yapmak. Mesela havaalanından Tiran’a taksi 2500 – 3000 leke (Arnavut para birimi) ama aslında taş çatlasın 2000 lekelik bir yol. Bu 500 -1000 lekenin üzerinden birkaç yüz leke hanut almak için uğraşıyorlar. Ha, bir de karaborsa para bozmak için geliyorlar. Henüz turizm yerleşmediği için daha fazla pislik yok. Bu arada Tiran’a yol için 2000, gideceğiniz yer merkez dışıysa 2500 lekeden fazla vermeyin. 3000 diyorlar ama düşerler, merak etmeyin. Tabi insan bu çakalları görünce “Yandık, daha burada böyleyse içerde nasıldır” diye düşünüyorsunuz ama pek öyle değil. Arnavutluk içinde bunlardan çok az var.
Arnavutluk’a ayak basar basmaz anlıyorsunuz ki, su burada problem olacak. Çünkü suları gerçekten kötü. İçilebilecek gibi bir tek marka var, o da “Spring”. Çay? İşte büyük darbeyi orada yediniz çünkü bu ülkede bizim anladığımız anlamda çay yok. Acaip acaip dandik çaylar (dağ çayı, yeşil çay, böğürtlen çayı vs) bulunuyor ama ağız tadıyla içebileceğiniz bir çay yok. Suyu getirmek problem olabilir ama asla unutmamanız gereken şey, çay getirmeniz. Buradaki sularla ne kadar doğru dürüst olur bilinmez ama hiç yoktan iyidir.
Anlaşma metoduna gelince “Tarzanca”nın değişik versiyonları. Yabancı dil bilen yok gibi. İngilizce bilen çok çok az, Türkçe bilene rastlamak da aynı zorlukta. Yakın olduğu için çat pat iki üç kelime İtalyanca bilen var ama onların dili de sipariş almaktan öteye gitmiyor. Yani dil en önemli sorun. Tabi Arnavutça bilmiyorsanız.  Daha sonradan anladık ki, Arnavutluk’ta çok ciddi bir iç turizm var ama dış turizm neredeyse sıfır. Bu yüzden mesela “sprite” ısmarlıyorsunuz, önünüze ekspresso gelebiliyor. O kadar nazikler ki, “La oğlum bak hele, yanlış getirdin, al şunu götür” demek içinizden gelmiyor, içiyorsunuz.
Kenar semtlerden birinden bir araba garajı görüntüsü
İlk bakışta Arnavutluk’u Türkiye’nin 1980’li yıllardaki haline benzetiyorsunuz, zaman geçtikçe de yanılmadığınızı anlıyorsunuz. İnsanlar iyi niyetli, kalkınmanın betonlaşma ile geldiğine inanılan ciddi bir çimento bazlı kalkınma hamlesi var. Hatta her yerde 1980’lerin müzikleri çalıyor.  Funky Town’ı duyduğumda orayı nostalji müzikleri çalan bir yer zannettim ama günler geçtikçe bütün Arnavutluk’ta Arnavutça parça olmadığı zaman 80’lerin müziklerin çalındığını fark ettim. İnsanlar ve çevre mi müzikten etkileniyor yoksa müzikler yaşanan gerçekliğe göre mi çalınıyor gibi acaip düşüncelere kapıldım. Çünkü Ohri’ye gittiğimizde Makedonya’da tipik 90’lar Türkiye’sini gördüm ve orada da her yerde 90’ların müzikleri çalınıyordu. Arnavutluk’ta 80’ler Türkiye’sine benzemeyen en önemli şey, temizlik. O kadar ki, en ücra benzin istasyonlarında bile temiz, gerçekten temiz tuvaletler bulabiliyorsunuz.
Tiran'ın en işlek ticaret caddesi
İlk durağımız Tiran’dı. Başkent olmasına karşın, Tiran bile çok büyük bir şehir değil. Çok gelişmiş de olduğu söylenemez, ama sadece şehircilik açısından. İnsanları çok gelişmiş. İte, kopuğa, serseriye hatta eleştirel gözle bakıp rahatsız edenlere bile rastlanmıyor. Arnavutluktaki belki de tek uzun saçlı erkek olarak söylüyorum bunu. Kimse sizi bakışlarıyla dahi taciz etmiyor.
Taciz deyince, Tiran’daki kızlar da son derece rahatlar. Devamlı bakımlı ve oldukça güzeller. Dekolte giyinmeyi seviyorlar. Ne köşe başında çekirdek çitleyip bira içerken gelen geçene laf atan var ne de arabayla korna çalıp müziği dibine kadar açarak dolaşan. Arnavut kızlarının, özellikle Tiran’dakilerin bir özelliği var. Dizlerinden aşağı indiğinizde, baldırları, vücutlarına göre oldukça kalın .
Tiran şehir meydanından bir görünüm
Bu arada çok önemli bir ayrıntıya değinmeden geçemeyeceğim. Arnavutluk’ta herkes Mercedes hastası. Neredeyse her beş arabadan ikisi Mercedes. Bunun yanında çok kötü şoförler. Belki de bu yüzden neredeyse adım başı trafik polisi var.
Arnavut  şoförler arabalarına çok dikkat ediyorlar. Tıpkı üstlerine başlarına dikkat ettikleri gibi. İki adımda bir “Lavash” var. Yani araba yıkama. Ama geleneksel yöntemle. Bir tane bile araba yıkama makinesine rastlamadım. Sanırım bu Arnavutluk’ta bir devlet politikası. Çünkü bu yöntemle çalışan çok kişi var. Araba yıkama makinelerinin gelmesi ciddi bir istihdam problemine sebep olabilir.
Meslekler çok fazla gelişmemiş gibi gözüküyor. Kafanızı kaldırdığınızda mutlaka ve mutlaka her sokakta birkaç tane göreceğiniz meslekler şunlar:  Canlı bahisçi, araba yıkayıcısı, köfteci, eczane, bar – cafe, restoran, otel, banka, kasap, manav, byrekci (börekçi), seyyar satıcı. Öyle ki, sanki Arnavutluk’ta başka meslek yokmuş gibi geliyor.
Ölenler için yapılan yol kenarı anıtlarından biri
Arnavutluk’ta, yol kenarlarında, o noktada trafik kazalarında ölenlerin anısına ufak anıtlar yapılıyor. Hem insanlar o kişileri hatırlıyor hem de orada dikkat edilmesi gerektiğini anlıyor. Aynısını Türkiye’de yapsak eminim ki kazalar yarı yarıya azalır. Arnavutluk’taki yollara gelince, çok kötü değiller ama her taraf dağ olduğu için aynı Ege yolları gibi kıvrım kıvrım ya lelli. Bir yerden diğer yere 30 kilometre ise bir saatte anca gidebiliyorsunuz.
Alaturka tuvalet sık rastlanan bir şey. Kahve kültürü de Osmanlıdan kalmış sanırım. Arnavutluk’ta kahvesiz adım atılmıyor. Suların kötü olduğunun farkındalar herhalde ki, bira su gibi tüketiliyor ama ne bir sarhoşa, ne bir olay çıkartana rastlamıyorsunuz. Arnavutluk’ta her yer kafe bar. Bizim kahvelerin, kafelerin, barların toplamından daha fazla kafe bar var kişi başına düşen. Sadece bira değil, ağır içkiler de aynı derecede revaçta fakaaaaaat… Gecenin dibinde dolaşmaya çıkmamıza rağmen bir tane kusan, yüksek sesle konuşan, bağıran, oraya buraya sataşan tipe rastlamadık. Tek kelimeyle Arnavutluk halkı içmeyi biliyor.
Türkiye’den daha sıcak olmasına rağmen nem olmaması sebebiyle boğucu değil ve inanılmaz temiz bir havası var. Yorgunluktan ölürken sızıp, 5 saat sonra son derece dinç kalkıyorsunuz.
Arnavutluk şehirleri  küçük ve insancıl. Çok yeni ya da bakımlı olmamasına rağmen güvenli. Biz Türkiye’den gelenler olarak olaya hemen paranoyak yaklaştık ve her şeyimizi gizli, saklı, kilitli tutmaya çalıştık. Bir süre sonra bunun çok da anlamlı olmadığını anladık. Dediğim gibi 1980’ler Türkiye’sini yaşıyorlar. Göç olayı yok, yarından eminsizlik duygusu yok, aç kalma diye bir olay yok. Hatta belki polis, hırsızı yakalayıp, size malınızı iade ediyor bile olabilir.
İlgimizi çeken bir başka şey de yakıt fiyatları oldu. Arnavutluk’ta dizel ile benzin aynı fiyat. Yaklaşık 3 lira civarı.
Yok, yok, harbiden heykelde çok iyiler. Aha bir tanesinin detayı işte
Çok iyi figüratif ve figüratif ekspresyonist heykel örnekleri var. Arnavutluk’un bu konuda Türkiye’den daha iyi olduğuna hiç kuşku yok.
Hava sıcaklığı yazın ortalama 40 derece ama Arnavutluk’ta ter kokan bir tek kişiye bile rastlamıyorsunuz.  Ne garson, ne işçi, ne ev kadını, ne görevli. Arnavutluk’ta yaşayanların ter bezlerinin olmadığı gibi garip bir inanca kapıldım. Belki de suyla bu kadar haşır neşir olununca böyle bir dert kalmıyor. Çünkü  hemen herkesin giysisinin altında mayosu var. Suyu ve yüzmeyi çok seviyorlar, her yer doğal ve yapay göllerle dolu. Gölde, denizde, nehirde, derede, havuzda, her yerde ama her yerde suya giren insanlara rastlıyorsunuz.
Halkın % 70’i Müslüman gerisi Ortodoks ve Katolik. Bununla beraber sokaklarda, oraya bir şekilde gelmiş  çalışan bir Türk’ün karısı dışında, başörtülü bir kadına rastlamadım. Sadece Ohri yolunda, Elbasan yakınlarında iki kadın.  Onlar da farklı, oraya özgün bir şekilde başınlarını örtmüştü. Daha sonra Pogradek’te kaldığımız otelin komisi bize Arnavutluk’ta yaşanan din kavgasını anlattı. Arnavutluk dünyanın ilk ateist devleti (1967). Komünizm yıkıldıktan sonra (1990)din yeniden gelmiş. Dediğine göre şu anda din savaşları yaşanıyormuş. Bir yandan Hıristiyan bir yandan Müslüman misyonerler dini yaymak için çalışıyormuş. O da bizimle konuştuğu çat pat Türkçeyi “Medrese”de öğrenmiş. Peki Arnavutluğun dindar olma gibi bir şansı var mı ya da bu din savaşını hangi din kazanacak? İpuçları; İnsanlar yaşamayı seviyorlar ve yaşadıkları hayattan zevk alıyorlar. Domuz eti çok yaygın değil.  Kadın erkek eşitliği oturmuş durumda. İçki içmeyi çok seviyorlar. Sıcak dolayısıyla herkes dekolte giyiniyor. Yüzmek günlük yaşamın bir parçası. Adım başı on-line bahisçiye rastlıyorsunuz.
Arnavutluk ile ilgili her yazıda Arnavut mafyasından bahsedildiğini duydum ama görünüşte bir şey göremedim.  Eğer ülkedeki bu güvenliği ve rahatlama duygusunu Arnavut mafyası sağlıyorsa, tebrik etmekten başka yapılabilecek bir şey yok.
Alışverişten sonra hemen fiş veriliyor. Sanırım devlet fiş kesmeyenin götünü kesiyor. Şimdiye kadar fiş vermeyen tek kişi İşkodra’da bir bakkal oldu. Gezimiz sırasında oldukça ücra bir köye uğradığımızda bile anında fiş kesilmişti çünkü.
Arnavutluk Türkiye’ye göre oldukça ucuz bir ülke. Et burada olağanüstü iyi. Kenar mahalle lokantasında da yeseniz, en lüks lokantada da yeseniz yaklaşık aynı lezzeti yakalayabiliyorsunuz çünkü malzeme muhteşem. Bu arada, tavuk yemenizi de tavsiye ederim. Hiç bizdeki “aman millet doysun da saman gibi olsa da olur” tipindeki üretim çiftliği tavuklarına benzemiyor. Yemek kültürleri ortalama. Farklı ve muhteşem yemeklerle karşılaşmıyorsunuz ama etin lezzeti sayesinde her öğün  bir şölene dönüşüyor. Tabi meyve ve sebzenin de gerçek tadını alıyorsunuz. Bir tane bile hormonlu domates, salatalık vs’ye rastlamadık. Sanırız Arnavutluk devleti bu konuda da üstüne düşeni yapıyor.
İşte Türk paranızı bozdurmanız gereken banka
Dünyanın en büyük 17. ekonomisiyiz falan da, Arnavutluk’ta kimse Türk parasını takmıyor. Bankaların çoğu bozmuyor, bozan döviz bürosu ise ondan da az. Ve üstelik çok düşük paraya bozuyorlar. Normalde 100 Lira 6100 Leke falan iken 4000 Leke civarını teklif ediyorlar. Buradan da onların ne kadar cahil olduklarını, dünya dengesindeki gücümüzü bilmediklerini, Türk ekonomisindeki canlılığı fark edemediklerini vs. anlayabiliyoruz. Arnavutluk’ta para bozdurmanız gereken banka“Banka Kombetare Tregtare”. Diğerlerinin hepsinde fiyatlar daha düşük. Hele döviz bürolarında Türk parasını dönüştürmeyi hiç denemeyin.
İskender Bey ve Rahibe Tereza
Arnavutluk’un kahramanı İskender Bey fakat o da henüz gırtlağına betonlaşma hamlesinin saplandığının tam farkında değil. Arnavutluk’un İskender Bey’den başka bir idol kişisi daha var; Nene Tereza yani Rahibe Teresa. Arnavut kökenli bu rahibenin ismi Tiran havaalanına verilmiş.
Belki Arnavutluk muhteşem bir yer sayılmaz ama her şeyi kendi istedikleri, kendi rahatları ve zevkleri için gerçekleştirmişler. Yani “Aman turist gelsin” diye bir şeyleri farklılaştırmamışlar henüz. Hemen hiçbir tabela yabancı dilde değil, bütün dükkan adları vs. Arnavutça.
Orada da "Özbilmemne seyahat" furyası başlamış gibi. Hemen hemen aynı adda, yanyana iki tane pastane var. Karşıdan bakınca soldaki dükkandan bahsediyoruz yazıda.
Tatlılar ve dondurma muhteşem. Tatlılar, şerbetli tatlılar olmasına rağmen, sanki daha hafif. Dondurmaya gelince olağanüstü. Tiran’da yediğim dondurmayı hayatımda hiçbir yerde yemedim. Dondurma kültürü çok gelişmiş ama en mükemmelini yapan yer işte burası.
Embertore “Behari”  Bir şeyli dondurmalar yedik ama ne’li yediğimizi bilmiyoruz. İngilizce bilen olmadığı ve isimlerin tamamı Arnavutça olduğu için bazılarının tadından ne olduklarını anlayamadık ama enfes lezzetlerdi.  Yoğurtlu dondurmayı ise mutlaka deneyin.
Arnavutluk sokaklarında da Türkiye’deki gibi seyyar satıcılar var. Sigara, ciklet, mendil, meyve, kıvır zıvır satarak hayatlarını kazanıyorlar.
Dures Adriyatik kıyısında bir deniz şehri ama Arnavutluk’un denizini pek beğenmedik. Neden Türkiye denizlerine insanlar hayran daha net anlayabiliyorsunuz. Arnavutluk boyunca (en azından çimdiğimiz her bir yerde) deniz son derece güzel kumlu fakat çok sığ. Yürüyerek İtalya’ya kadar gidilebilir sığlıkta.  Durres belki eskiden güzelmiş ama inanılmaz bir insan yoğunluğu var. Dolayısıyla deniz pek de temiz değil. Üstelik çok ince bir kumu olduğundan su son derece bulanık. Pek popüler olmasına rağmen hoş kapılası bir yer değil. Her taraf beton yığınlarıyla kaplı, iğrenç bir yapılaşma hamlesi var. Eski Kumburgaz Büyükçekmece mantığında bir yer yani. Hiçbir şey yoksa idare eder.
Bu güneşlikli şezlong olayı bizde de başlasa bayağı tutar gibi geliyor
Türkiye’deki plajlardan en önemli farkı, şezlongdaki yüze güneş gelmesini önleyen ek ve plajın şezlongları kiraya verenler tarafından devamlı temizlenerek (çöp alma, yerdeki çöpleri temizleme vs) temiz tutulmaya çalışılması. İlginçtir, plajda envai çeşit meyve, gözlük, mayo, can simidi ve atıştıracak şey satan olmasına rağmen su satan yok.
Arnavutluk otellerinde (en azından 4 tanesini dolaştık) mini buz dolabı ve resepsiyona ulaşmak için telefon bulunmuyor. Bu da eşittir “oda servisi” yok. “Kıçını kaldır, in aşağı, al alacağını” sistemine göre hizmet veriliyor.
Arnavutluk’ta, tabelalar olmasa, çoğu yerde kendinizi Türkiye’de zannedebilirsiniz. İstanbul’da değil ama Anadolu’nun herhangi bir kentinde ya da kasabasında.
Doğal güzelliğe gelince, işte orada durmak lazım. Arnavutluk, doğal güzellik açısından, pek tarif edilebilecek gibi bir yer değil. Tamamı Karadeniz kadar yeşil bir ülke düşünün. Yeşile doyum olmuyor. O kadar ki bir müddet sonra fotoğraf çekmekten bıkıyor, “nasıl olsa daha güzel yerler çekmiştim, yine çıkar karşıma” türünden şımarıklıklara başlayabiliyorsunuz.  Bozulmamış doğası Arnavutların içinde oldukları için fark etmedikleri en büyük hazine derdim ama sanırım farkındalar. Çünkü ne derelerde ne de göllerde fabrika artığı diye bir şey yok. Çocuklarına bırakacakları en iyi mirasın böyle bir çevre olduğunun bilincindeler.
Arnavutluk’ta çok yol yok, o yüzden kaybolmanız da çok zor. Şehirleri birbirine bağlayan ana arter ancak şehrin içine girdikten sonra yan arterlere dağılıyor. Nüfus yoğunluğunun dengeli dağılması hayatı kolaylaştırıyor. Yani iyi bir harita ile araba kiraladığınız zaman ülkeyi rahatça gezebiliyorsunuz. Tek kelime Arnavutça bilmeseniz bile (test edildi, onaylandı). Gerçi eğer İstanbul şoförü değilseniz araba kiralamanızı tavsiye etmem çünkü ehliyeti bakkaldan aldığı düşünülecek araba sürücüleri inanılmaz sayıda. Yollar bakımlı. En ücra köşesindeki asfalt bile Beşiktaş – Bebek yolundan daha az çukura sahip.
Ohri Gölüne uğramadan gitmeyin sakın. Burası “gözyaşı kadar duru bir göl” olarak anılıyor ve doğru. Hayatımda bu kadar temiz bir su görmedim. Yalnız sanırım madensel tuzların oldukça yoğun bulunduğu bir göl çünkü suyun ciddi bir kaldırma gücü var. Tabi bu arada gölün o inanılmaz temizliğine şahit olmak için daha az insanın girdiği tarafları tercih etmeniz mantıklı.
Gözyaşı kadar temiz harbi harbi
Açıkçası ben Makedonya tarafındaki Ohrid (Ohri) şehrinin göl kıyısını pek sevmedim. Zaten onlar da pek beğenmiyor olmalı ki, tekne turları var. Makedonya, en azından Ohrid, 1990’lar Türkiye’sini hatırlatıyor ve işin ilginci, orada da eğer pop çalınacaksa, 1990’ların pop şarkıları çalınıyor. İnsan ister istemez düşünüyor ; acaba insanların yaşadıkları dönemdeki hız ve düşünceleri, dinledikleri müziğe bu kadar egemen mi ya da müzik bir yaşam hızını ve gelişimini bu kadar net hatlarla çizebilir mi?
Lafa hiç gerek yok, herkes kendi yorumunu yapabilir
Bu arada Struga da fena bir yer değil ama Bodrum tandansında olduğundan yüzmek için “eh işte” denilebilir. O temiz göl bile, bu kadar kişinin göle girmesine pek dayanamıyor, hafiften bulanıklaşıp kirleniyor. Fekaaaat ama göle çok özel bir önem veriyorlar, hem Makedonlar, hem de Arnavutlar.  Kesinlikle kanalizasyon falan “Nasıl olsa kocaman göl lan, bir şey olmaz buna” deyip oracığa salınmıyor. Hatta öyle ki Makedon tarafından balık bile tutmuyor insanlar. Bu yüzden balık çok pahalı. Ama bu tutmamanın altında devlet yasağı değil, insanların göle verdiği önem var. Orada balık neslinin artması için yapıyorlarmış. Göle girdiğinizde de yavru balıklar gelip sizin sivilcelerinizi falan yokluyorlar.
Makedonya’da 1990 ekolü “Hallederiz abi, kolay abi” muhabbeti başlamış. Hele o “Abi bilmem ne lazım mı” diyen hanutçu piçler adamı canından bezdiriyor. Bir on yıla kadar hiç de hoş olmayan bir ahlaki çöküntü onları da bulacak gibi. Betonarme hamlesi çok güçlü ve insanların tavırları Arnavutluk’a göre daha rahatsız, ama biz yer miyiz? Hayatta yemeyiz. Onların gitmeye başladığı yerden dönüyoruz biz. Tabi bu her şeyi garanti altına almaya kalkma, her an gelecek bir kazığa hazır olma duygusunun ne kadar hayatı zehirleyici bir şey olduğunu da fark edip, içinizi yakıyorsunuz. Herkes büyük bir zevkle tatil yaparken siz “acaba lap top çalınır mı, yanımıza alsa mıydık, ya herif şimdi o prosedürü yerine getirmezse, tembel de bir herife benziyordu,  buranın parasını tanımıyoruz, sahte para kakışlamış olmasınlar” gibi ve daha nice envai dertle uğraşıyor beyniniz. Gözle görünür hiçbir şey yok ama Makedonya’da kendinizi Arnavutluk’a göre daha rahatsız hissediyorsunuz. Tedirginlik katsayısı Arnavutluk’ta 10 üzerinden 1 ise burada 4, Türkiye’de ise 9.
Bir de gölün bu kadar büyük olması insanların aynı deniz kenarı halkı triplerine girmelerine neden olmuş. Hareketler, giyiniş ve yaşam tarzı aynı deniz kenarı insanı gibi. İki gün kalıp, Arnavutluk’u özlediğimize karar verdik ve geri döndük.
Mükemmel tesis, muhteşem manzara ve bangır bangır müzikle cehenneme dönen ortam
Pogradek, Arnavutluk’un en bakımlı yerlerinden biri. Her taraf kafe bar olmasına rağmen kimse hayvanlar gibi müziği açmıyor. Müzik sesi derinden, hafif, ambians verecek şekilde. Gölün kenarında kaldığımız yer hariç. O salaklara kim “Müziği dibine kadar açınca çok müşteri gelir” dediyse, sabahın 7.30’unda müziğe öküz gibi asılıp arızaya bağlamamıza sebep oldular. Tatilimizin geri kalanını orada geçirebilecekken (çünkü tesis ve manzara mükemmeldi) nasıl kaçacağımızı şaşırdık. Bu arada sinek vardı ama göl olmasına rağmen sivrisineğe rastlamamak mükemmel bir şeydi. Sanırım bu da suyun kimyası ile ilgili bir şeyden dolayı. Bu arada kartallar ülkesinde oldukça dikkat etmeme rağmen bir tane bile kartal görememeyi ilginç bulduğumu da itiraf etmeliyim.
Artık Komünizm yok ya, zaman zaman karayolunun yanında ilerleyen paslanmış demiryolunu görebiliyorsunuz.
Lezzet durağı, afiyet merkezi, gerçek çay bile vardı burada
Elbasan’da, Elbasan tava yedik tabi. Elbasan  tava iki şekilde yapılıyor, etle ve sakatatla. Sakatat sevenler için sakatatlıyı tercih etmelerini söyleyebilirim. Bu arada çoban salatanın adı Arnavutluk’ta Greek Salad ve en pahalı salata da o nedense. Bu arada beyaz peynirin de bizim beyaz peynirimiz gibi olmadığının, çok daha dandik olduğunun kayıtlara geçmesini istiyorum. Yediğimiz yer neyin nesiydi bilmiyorum ama sanırım şansa Arnavutluk’un  en iyi restorantlarından birini bulduk. Kuzu tandır da muhteşemdi. (yandaki resim onun tabelası)
Bir konuya açıklık getirmek gerekirse Türkler ticareti öğrenmiş ve eskimolara buzdolabı satıyorlar.  Dünyanın belki de en iyi dondurmalarının yapıldığı ülkede Ülker Golf ve Panda var. Üstelik her yerde. Bizimkilerin lezzetleri konusunda yorum yapmak istemiyorum, hepiniz biliyorsunuz zaten de, onların o dondurmalar varken bizimkileri neden yediğini bir türlü beyn-i bala’m almadı arkadaş.
Macera yaşayacağız ya, bize bir garsonun “Ben kız arkadaşımla oraya gidiyorum, el değmemiş muhteşem bir yer” dediği Adriyatik kıyısına gittik. Karavasta gölünün yanı.  Evet gerçekten el değmemiş, muhteşem bir yer. Hatta giderken yaklaşık 10 kilometre boyunca tarla – yol karışımı bir yerde yol aldık. Allahtan altımızdaki cipten bozma, yüksek altlı bir arabaydı da idare etti. Fantastik filmler çekilebilecek bir ortam, kuş uçmaz kervan geçmez bir yer.  10 kilometrelik çevrede insan yapısı şeyler bir kulübe, üç beş gölgelik ve bir dalyan.  Sonunda vardık ama yine hüsran yine hüsran. Evet, çevre çok güzel, bakir, şu bu ama deniz kumlu, sığ ve bulanık. Yani anlayacağınız Adriyatik’in pek de keyfi yok. Bu arada et o kadar popüler ki, genel eğilimim olan yöresel balık yeme isteğim Arnavutluk’ta işlemedi. Adriyatik balığı satan bir restorana da rastlamadık netekim. Belki de burnunun ucundan geçtik, Arnavutça bilmediğimiz için ıskaladık ama kokusu da gelmedi hiç.
İnsan ister istemez gıpta ediyor
Arnavut mezarlıkları bizimkiler gibi izbe, yıkık dökük değil, çiçek bahçesi gibi. “Allahın unuttuğu bir yer” diye nitelendirilebilecek, ana yerleşimlerden çoook uzak bir yerdeki mezarlıklar bile işte böyle. Gerçekten bizim mezarlıklarımızdan utandım. Bizdeki bakımsız, izbe, yol iz yok, alt alta, üst üste mezarlıklar ve buradaki mezarlıklar.
Arnavutluk’ta son ulaşmaya çalıştığımız yer İşkodra oldu. Gecenin çökerken, berbat şoförler eşliğinde, dandik arabamızla İşkodra’ya doğru yola koyulduk. Bozuk stop lambaları, ayarsız farlar, hatalı sollamalar, ani şerit değişiklikleri içeren bir potboriye maruz kalmayı kabullenerek. Özellikle gece yolculuk yaptığınızda Arnavutluk’ta neden bu kadar fazla trafik polisine gerek olduğunu daha net anlayabiliyorsunuz.
"Geleneksel" diye bir kavram varsa karşılığı bu otel olmalı
İşkodra’da muhteşem güzel, otantik bir butik otelde kalmak isterseniz size tavsiye edebileceğim yer “La tradita”. Eski bir yapı restore edilerek hayata geçirilmiş. Yapı bozulmasın diye klima yok, onun yerine pervane ile serinletiliyor insanlar. Eh, her şeyin bir bedeli var tabi. Estetik olarak benzerlerinden fersah fersah ötede. Biz şansa bulduk ama çok mutlu eden bir yerdi. İçerisi adeta tarihi minytür bir Arnavutluk  gibi.
Hiç bir şey denemez, görmek lazım
Yemek takımlarından ev eşyalarına, eski kayak takımlarından dikiş makinelerine, camekan içinde yerel giysilerden tarihi fotoğraflara tam bir etnografya müzesi. O kadar ıncık cıncık olmasına rağmen toz yok, pislik yok, tertemiz bir otel. Oradaki otellere göre biraz pahalı ama gelmişken orada kalmak bir zevk. Herşey otantik ama Türkiye’deki gibi “mış gibi” değil, hakkı verilerek yapılmış. “Sıçtım, kaçtım” bir şey yok, binlerce detay yıllarla bir araya getirilerek inşa edilmiş. Yani orada kalmayacaksanız da bir gidin görün, barında bir şeyler için ya da lokantasında bir şeyler yiyin.
Ha, bu arada unutmadan, İşkodra civarına gidiyorsanız bisikletlilere çok dikkat etmeniz gerekiyor. Bisiklet çok yaygın ve araba sürücüleri kadar da kötüler. Fakat bir hafta boyunca bunca iğrenç sürücü görmemize ve yaklaşık 900 kilometre yol gitmemize rağmen bir tek kaza görmemiş olmamız da hayli ilgi çekici idi. Bir de ilginç yanı vardı otelin. Bisikletler oda fiyatına dahil. Yani şehri gezmeniz için bisikletinizi de veriyorlar.
İşkodra’da, yani La tradita’da yemekler güzel, kahvaltı… Kahvaltı…. Kahvaltı Arnavutluk’taki tüm yerler gibi. Karın doyurmak için ağzınıza bir şeyler tıkıyorsunuz, o kadar. Arnavutluk’ta en önemli öğün öğlen yemeği ama çok sıcak olduğundan akşama atmak daha makul gibi.
İşkodra Arnavutluk’ta gördüğümüz en zengin şehir diyebilirim. Her şey daha yeni ve biraz daha lüks. İşkodra’da Türklerin daha yaygın olduğu belli çünkü alışveriş yapıp fiş alamadığımız tek yer burası oldu.
Ünlü İşkodra köprüsünü görmeye gittik ama cahilliğimizden ünsüz İşkodra köprüsünü ünlüsü sandık. O da hiç bozuntuya vermedi ama sonra diğerini de görme şansına eriştik. Köprü işte, bildiğin köprü, çok bir özelliği yoktu ama manzaralar yine olağanüstü idi. Bu arada İşkodra bir on yıl hatta belki 15 yıl ileri gitmiş gibi. Özellikle köprü civarındaki lokantalar pek bir turistik olmuşlar. Yemekler iyi ama servis berbat.


    İşte böylece Arnavutluk hakkında kısa bir özet oldu. Aklında ne kaldı diye sorarsanız; Olağanüstü lezzetli et, muhteşem dondurmalar, iyi tatlılar, bozulmamış, mükemmel bir doğa, güvenlik ve rahatlama hissi, çay bulamama sıkıntısı. Tavsiye eder miyim, kesinlikle evet. Kafanızı dinleyeceğiniz, aktivite yerine sakinlik içeren huzur dolu bir tatil yapmak istiyorsanız dil sıkıntısını falan göze alıp Arnavutluk’u bir ziyaret edin.

    6 Nisan 2014 Pazar

    Hayatımda ilk defa bir dağa yalnız tırmandım, aslında yıllardır yapmam gerekenmiş.... Bana iyi gelen şeymiş yalnız dağa tırmanmak bunca yıl boşuna yaşanmış hayat.
    Herkes'den uzak...........











    8 Kasım 2013 Cuma

    YENİ AMATÖRÜN İLK ADIMLARI-2

    Çalışma odamız/köşemiz ve alet-edevatlarımız da tamamlandığına göre şimdi de konuşmaktan öte neler yapabiliriz onları görelim. Bir amatör telsizci için haberleşme her şeyden önemli ise platform ve cihaz ayrımı yapmadan her tür haberleşmeyi kullanmaya açık olmalı, ön yargılarımızdan sıyrılmalısınız. Unutmayın ki bir radyo amatörü olmanız cep telefonu, sosyal ağlar veya anlık sohbet yazılımlarını (MSN, Skype vb.) kullanmanıza engel değildir. Aynı şekilde neyi nasıl kullanacağınıza da başkaları değil, siz karar verirsiniz. Bu nedenle biz burada amatörlükle ilgili var olan çalışmalara kısa kısa değinip yine tercihi size bırakalım.


    Anlık Paket/Konum İzleme ve Mesajlaşma Uygulamaları

    Automatic Packet Reporting System (APRS): APRS, Otomatik Pozisyon Raporlama Sistemi olarak tanımlanabilir. Ax.25 protokolü tabanlı bu uygulamada, sisteme dahil olmuş sabit veya hareketli istasyonları harita üzerinde eş zamanlı görebilir, yeni ve kendinize özel ölçek ve özellikte harita kullanabilir, sabit ve mobil istasyonlara kısa mesaj atabilir, mobil istasyonların anlık konum, hız ve yön bilgilerini görebilir, uydu/yüksek irtifa balon  geçişi, anlık deprem yer ve büyüklük bilgilerini kolayca ekranınızda izleyebilirsiniz. Bu uygulamaya paralel geliştirilen bazı model telsizlerde de (Bakınız Yaesu VX-8) APRS sistemi dahili olarak çalıştırılabilmektedir. Web tabanlı APRS uygulaması çalıştırmak isterseniz APRS.fi veya Findu, JFindu adreslerini kullanabilirsiniz. APRS ile ilgili bir çok çalışma olduğu için hepsini buraya sığdırmak zor ama yine de değişik APRS uygulamalarına örneğin hava durumu raporları için VWGA adresine, Google Map harita tabanlı izleme için Open APRS sayfalarını inceleyebilirsiniz. Her iki web uygulamasında da bir çok gelişmiş izleme, istatistik ve sorgu alanı mevcuttur. 

    APRS çalışma frekansı Türkiye’de VHF bandında simpleks 144.800 MHz. olarak kullanılmakta olup, diğer ülkelerdeki frekanslar için buraya bakabilirsiniz. APRS çalışması sadece tabiki VHF bandı ile de sınırlı değil. HF/SSB’de 10, 15, 20 ve 30 metre bandlarında faz kaydırmalı anahtarlama (Phase Shift Keying-PSK) ve (Gaussian Minimum Shifting Keying-GMSK) modlarında veya Uluslarararası Uzay İstasyonu (UUİ) üzerinden de bu çalışma yürütülebilir. (Bakınız Uİİ frekansları)

    Elbette APRS için sadece UI-Wiev kullanmak zorunda değilsiniz, uygulamanın APRSISCE veya cep telefonları için de değişik yazılımlar mevcuttur. PC için UI-Wiev yazılımını şu adresten indirerek bilgisayarımıza kurabilir, bu konuda daha önce TAMSAT  sitesinde yayınlanan uygulamalar için ise aşağıdaki bağlantıları inceleyebilirsiniz.

    Mobil APRS Projesi-1
    Mobil APRS Projesi-2
    Mobil APRS Projesi-3
    Mobil APRS Projesi-4 
    APRS Digipeater Nedir? (Giriş)
    APRS Digipeater-1
    APRS Digipeater-2
    APRS Digipeater-3
    Link Sistemleri

    EchoLink® : Bilgisayarınızdan Dünya’nın herhangi bir yerindeki radyo amatörüne çağrı yapmak, dinlemek, NASA kanalına bağlanıp astronot ve Yer konuşmalarını takip etmek hoşunuza gider miydi? Sanırım cevap kesin “evet” tir. O zaman bu uygulama tam size göre. Tabiki amaç sadece bilgisayardan çağrı yapmak değil, daha geniş bir alana ulaşım, yabancılarla HF olmadan görüşebilme, doğal afet vb. durumlarda destekleyici bir sistem olması açısından önemlidir. Diğer yandan Türk ve yabancı amatörlerin link anlamında ilk kullandığı yazılımların başında gelmektedir. Bu uygulamayı kullanmanız için öncelikle amatör telsiz belgenizi EchoLink® otoritesine göndermeniz gerekmektedir.

    Bu uygulama ile ilgili Android marketlerden indirebileceğiniz yazılımla uyumlu cep telefonlarınızdan da EchoLink®  kullanabilirsiniz. Hiç telsiz sahibi olmadan bu sistem aracılığı ile bölgesinde link sistemi kurulu illerdeki veya yurt dışında herhangi bir ülkedeki radyo amatörleri ile bilgisayarınızdan çağrı yaparak görüşebilirsiniz. Üstelik karşı tarafın size cevap vermesi için mutlaka bilgisayar başında olmasına da gerek yok. Siz bilgisayardan o telsiz sisteminden size cevap verebilir. Bu sistemin kurulduğu bölgelerde radyo amatörlerinin kontrolünde olan bir alıcı verici telsiz topladığı sinyalleri alır ve bilgisayar ağ geçidi aracılığı ile İnternet üzerinden sunuculara gönderir. Aynı şekilde bir başka yerden  sisteme giren veri de yine bu omurgayı kullanarak sizin bulunduğunuz yerdeki alıcı verici telsizden geri yayınlar. Kat edilen yol dolambaçlı gibi olsa da aradaki gecikme gözardı edilebilecek kadar düşüktür (yarım saniyenin de altında). 

    Yazılımı bu adresten indirerek, burada ve şuradaki anlatıma göre bilgisayarımıza kurabilirsiniz. Eğer bir Linux kullanıcısı iseniz aynı maksatla kullanılabilecek SVXLink uygulamasını buradan indirebilirsiniz.

    D-Star: İngilizce ”Digital Smart Technologies for Amateur Radio” kelimelerinin kısaltması olan D-STAR, Japon Amatör Telsizciler Birliği (JARL) tarafından yayınlanan sayısal ses ve veri haberleşme protokolüdür. Analog sistemlere göre çok daha iyi olsa da, mevcut sistemlerden sayısal sisteme geçiş için bu özelliğe sahip telsizlerden edinmek, role sistemlerini buna göre güncellemek ve link sistemlerini kurmak gerekmektedir. Bir defada geçiş yapılamayacağı için de ilk geçiş sistemlerinin geriye dönük analog sistemleri de destekleyici şekilde kurulması bir zorunluluk olarak öne çıkmaktadır.

    Bu konuda Türkçe ve detaylı bilgiye ANTRAK sayfalarında  (1, 2, 3, 4, 5, 6)  bölümler halinde yayınlanan yazılara ve son yapılan sayısal ancak analog sistemleri de destekleyen Kenwood NXR-710 röle çalışmasına da buradan göz atabilirsiniz.

    Yaesu Wiress-II: 2002 yıllarında Yaesu firmasının hizmete sunduğu link sistemidir. Yaesu WIRES™ her şeyden önce ticari bir ürün yelpazesi içindedir. Bu yazılımı kullanabilmeniz için de bir PIN koduna sahip olmanız bunun yanında bir takım donanımlara (HRI-100 gibi) sahip olmanız gereklidir (Voice Over Internet Protocol-VoIP) teknolojisini kullanarak ses/data bilgisini İnternet üzerinden uzak mesafelere gönderme mantığı ile çalışmaktadır. Bu uygulamaların tamamlanmasından sonra sizde bölgenizde böyle bir ağı dilerseniz hizmete sunabilirsiniz. Sistemin işleyişini daha iyi anlamak isterseniz burada daha önce TAMSAT’ta yayınlanan yazımıza bakabilirsiniz. Sistemin ülkemizde radyo amatörlüğünde aktif kullanımı bulunmamaktadır.

    Amatör Uydu İzleme Uygulamaları

    Orbitron: Bir uydu izlemek için gerekli olan telsiz ve anten dışında üçüncü seçenek de bir uydu izleme yazılımıdır. Bu yazılımların kimsi paralı kimi ise ücretsiz olarak kullanıcılara sunulmaktadır. Ücretsiz yazılımlar ile pekala ihtiyacınızı görebilirsiniz. Yazılımlar birbirinden farklı özellikler sunsa da genel anlamda kullanılacak özellikleri bellidir. Orbitron hem ücretsiz, hem de bir HRD yazılımına göre çok daha hızlı ve pratik kullanımla öne çıkmaktadır. Türkçe dil seçeneği de olan, oldukça kolay kullanım özelliği ile benim de tercihlerim arasında olan bu yazılımı şu adresten indirerek bilgisayarınıza kurabilir, daha önce kaleme aldığımız Türkçe yazıya ise buradan ulaşabilirsiniz.

    Ham Radio Deluxe (HRD): Gerek bilgisayar kontrollü telsiz uygulamaları, gerekse digital ve uydu çalışmalarını desteklemesi nedeniyle en çok kullanılan yazılımlardan biri de HRD olup, ücretsiz olarak amatörlere sunulmaktadır. Dilerseniz ek özelliklere sahip ücretli sürümü de edinmeniz mümkün.  Uygulama; dijital mod çalışma için “DM780″, uydu takibi için “Satellites”, uydu takibinde Doppler etkisi nedeniyle cihazınızın Uplink/Downlink frekansının da yazılım tarafından senkronize kontrolü için “HRD Synchroniser”, anten ve rotor kontrolü için “Rotator”,  uzaktan komuta için “Remote”, QSO kayıtlarınız için gelişmiş “Logbook”, ses kaydı için “Sound Recorder” gibi bir çok alt uygulamayı da barındırmakta ve her biri ayrı bir yazılım gibi çalıştırılabilmektedir.

    Başlangıç için daha önce sitemizde HRD ile ilgili kaleme aldığımız yazıya buradan göz atmanızı öneririm. Yazılımın arayüzü oldukça gelişmiş ve kullanılabilir özelliktedir. Yazılımı şu adresten indirerek bilgisayarımıza bilindik kurulum prosedürlerini takip ederek kolayca kurabilirsiniz.



    N2YO: Web tabanlı izleme bilgisi için buradaki sitede yer alan amatör uydu listesini kullanıp, bakıp ileri dönük geçiş zamanı ve açı değerlerini takip edebilirsiniz.  Listenin sonunda yer alan ”Track it” seçeneği o anlık geçişi, “Passes” seçeneği ise (eğer kendi koordinat bilgilerinizi girmiş iseniz) size en uygun geçiş zaman ve açı bilgilerini gösterecektir. Zaten liste üzerindeki sarı renk tonları da bir bakışta uygun günü ve zamanı seçmenize kolaylık sağlamak için farklıdır. En parlak sarı olanlar en uygun zaman ve açı değerleridir. Yönlü bir anten kullanıyorsanız yükseliş (elevator) açısı 20 derece ve üzeri olan seçeneklere bakmanızı öneririm. Listenin hemen sonundaki “Details” butonuna bastığınızda ise sağ tarafta uydu geçiş izi harita üzerinde çizilerek gösterilecektir.

    Dijital Mod/Paket Radyo Uygulamaları

    Başlı başına bir konu olması nedeniyle genel hatlarıyla değinmek istediğim dijital/paket radyo uygulamaları; yerine göre sesli haberleşmeden çok daha fazla radyo amatörlerinin ilgisini çeken uygulamalar barındıran devasa bir dünyadır. Yapılan faaliyet ismi gibi veri haberleşmesidir. Çalışmada klavyenizden girdiğiniz yazılar karşı istasyona  telsiz RF sistemi üzerinden aktarılır ve karşı istasyonun da yazdıkları aynı yolla size ulaşıp ekranınızda izlenir. Özellikle evlerde gece herkes uyurken sesli haberleşmeye göre daha sessizdir ve duyulan tek ses klavye tıkırtınızdır. Zaten sesli haberleşme olmadığı için sinyali kulağınızda duymanıza da gerek yoktur. Kimine göre bu ses epey kulak tırmalayıcı olsa da, alışınca size ninni gibi gelecektir. Şahsen ben seviyorum bu sesleri.

    Digital modların bir diğer güzel yanı da sesli haberleşme ile kıyaslandığında çok daha düşük güçler ile çok uzak mesafelerle QSO yapabilmenizdir. Belki atmosferin propagasyon durumuna bağlı olarak 100 Watt ile ulaşamayacağınız birçok yere 2-5 Watt ile çalışmanıza rağmen çok rahat bir şekilde ulaşabilirsiniz.

    Bu size garip geldiyse hemen çok basit bir şekilde deneyebilirsiniz. Hadi biraz yaramaz çocuk olalım 

    Aşağıda ses örneklerini verdiğim dijital modlardan örneğin PSK31 için olanı açın. Duyduğunuz sesi; bir ses kaydediciye veya cep telefonunuza kaydedin. Daha sonra önce Ham radio Deluxe (HRD) yazılımını, sonra üst menülerden DM780′i tıklayarak çalıştırın. Henüz donanım bağlantınız olmadığından “HRD is not connected to a radio, connection failed” hatası ile ilgili gelen mesajları köşesindeki kırmızı çarpı işaretine basarak kapatın. DM780′de üst solda görünen “Sound Card” seçeneğine ve açılacak pencerede “Options” seçeneğine tıklayın. Genel ayarlar penceresinde “Soundcard” bölümüne geçin ve ses kartınızla ilgili “Input (Receive) Device:” ayarların doğru olup olmadığını kontrol edin. Ya da bunu bir kenara bırakın ve daha basit bir kontrol yapalım. Menüden “Soundcard” linkine tıkladığınızda sol tarafa gelen pencerenin alt kısmında ve az önceki “Options” seçeneğinin yan tarafında bulunan “Monitor” tuşuna basalım. Sol altta çıkan “Live” seçeneğine tıkladığınızda tüm mikrofon ayarlarınız doğru yapılanmış ve bir mikrofon takılı ise sese göre değişen bir akış görmelisiniz. Göremiyorsanız mecburen ilk anlattığım ayar kısmını denemeniz gerekir.

    Gördüğünüzü varsayarak devam ediyorum. Şimdi üst menülerden “Super Sweeper”i ardından da ses kayıt cihazınızı veya telefonunuza kaydettiğiniz sesi açın ve hafifçe mikrofona yanaştırın arkanıza yaslanın kayan yazıda geçen mesaja bakın. Aynı şeyi “Super Sweeper” yerine yine üst menüdeki “Waterfall” seçeneğine basıp, ekranda beyaz kayan sinyali gördüğünüz yere mouse işaretçisini tıklayarak da yapabilirsiniz. (Not: Waterfall’da yan yana yazılı olan modlardan PSK seçili olmalı)

    İlk çalışmanızda paket haberleşmesi sizi oldukça şaşırtacaktır. Alışkın olduğunuz VHF/UHF haberleşmesinin tersine frekansı sabit tutmanıza rağmen ekranda birçok kişinin QSO’sunu izlemeniz ve onlarla haberleşmeniz mümkündür. Çünkü bu çalışmanın yapıldığı bandlar dar bantlar olup bir kHz’lik aralıkta bile onlarca amatör görüşebilmektedir. Asıl amacı ise frekan bandının daha etkin ve birden fazla amatör tarafından kullanılması olarak nitelendirilebilir.

    Karmaşık gibi görünse de sanıldığından çok daha kolaydır. Özellikle digital mod çalışmalarında herhangi bir ara birim bağlamadan cihazdan çıkan sesi bilgisayarda yazılım açıkken mikrofona dinlettiğinizde Digital Master (DM780) uygulamasının “Super Sweeper” sekme ekranında yazışmaları görmeniz mümkündür. Yine de kolayca üretilebilen arabirimleri kullanmanız daha kaliteli sinyal izleme için tavsiye edilir.

    Dijital mod çalışmalarınızda kullanacağınız bir çok yazılım, ses kartı ve basit arabirimlerle (interface) uyumlu olarak çalışmaktadır. Bu da karmaşık donanım yerine daha basit donanımlarda bu uygulamalarda çalışabileceğini anlamına gelir. Ancak size tavsiyem, yanlış bir bağlantı vb. gibi sorunlarla karşılaşmamak ve bilgisayar donanımınızı daha stabil tutmak için farklı bir ses kartı kullanmanızdır. Bunun için gürültü oranları birazcık yüksek olsa da USB bağlantılı küçük harici ses kartlarını da kullanabilirsiniz. Böylece tek ses kartı kullanmanız durumunda dijital mod çalışmaları dışında sürekli ses kartı ayarı yapmak veya donanım seçmek zorunda kalmazsınız.

    Burada anlatılan tüm dijital modları burada anlattığımız HRD yazılımının DM780 uygulamasında kolayca kullanmanız mümkündür. Her birini tek tek detayları ile tanıtmaya zaman olmasa da en çok kullanılan PSK31 modunu biraz tanıtalım. Diğerlerinin çalışma mantığı bazı özellikleri hariç aynı olmakla birlikte son kullanıcı yazılımlarda çok da bu detayları ve teknik terim karmaşasının içinde boğulmasına gerek yoktur. Cihaz ve bilgisayarınızı açarsınız sinyali görür seçer ve ekranda gelen mesajı otomatik olarak dekode etmeye başlarsınız. Gönderirken ise yapacağınız tek şey doğrudan klavye ile metin girmek veya hazır kalıplardan dilediğinizi tıklayıp otomatik göndermektir hepsi bu.

    PSK31: Faz kaydırmalı anahtarlama olarak Türkçe’ye çevrilen Phase Shift Keying (PSK) serisinde; PSK kelimesinden sonra gelen rakamlar Hertz (Hz) cinsinden o modun kullandığı band genişliğini ifade etmektedir. Örnek olarak PSK31′de band genişliği 31 Hz. dir, yani normal şartlarda bir SSB sinyalinin işgal ettiği 2.4 Khz lik şelale (waterfall) alanda 15′e yakın sinyal izlenebilir. PSK63′te PSK31′e oranla daha fazla veri alınabildiği, kötü koşullarda çözümleme yetisi ve yarışmalar için uygunluğu söz konusu olsa da en çok kullanılan yine PSK31′dir. Donanım ve anteniniz kadar atmosfer de iyi ise PSK31′e oranla dört kat daha geniş ve hızlı olan PSK125′i de tercih edebilirsiniz. PSK31 (BPSK) modunda çağrı örneği için buraya, PSK31 (QPSK) modunda çağrı örneği için buraya tıklayabilirsiniz. 

    Aşağıda yazılan birden fazla dijital modu görünce hangi yazılımları kullanabileceğiniz konusu gündeme gelebilir. Bu konuda bir çok yazılım mevcut olmakla birlikte hangisini kullanacağınıza kendinizin karar vermesi daha uygun olacaktır. Deneyip amacınıza göre en pratik kullanımlı olanı seçebilirsiniz.

    Bu konuda size önerim diğer digital modlarda da çalışacaksanız en azından genel modları (PSK, RTTY, SSTV vb.) destekleyen multi bir yazılım seçmenizdir. Bu yazılımlardan bazıları; Hamscope (PSK31, BPSK31, QPSK, RTTY, ASCII, MFSK16, Packet ve CW desteği),  BPSK31, DigiPan, WinPSK, Winwarbler, Multipsk, MixW, PSK31 Deluxe, FLDigi, QuickPSK yazılımları sayılabilir.

    Yine merak ediyorsanız bu digital modların örnek ses dosyalarını bağlantılara tıklayarak inceleyebilirsiniz. RTTY, PSK31, MFSK16, AMTOR, PACTOR, PACTOR-II, G-TOR, CLOVER, HF Packet, HellSchreiber, MT63, JT65,  THROB, Olivia, DominoEX, Contestia,

    SSTV: Yavaş taramalı televizyon (Slow Scan Television-SSTV). Kendi içinde kullanılan modlardan en çok ve yaygın olarak kullanılanı martin ve Scottie sayılabilir. Hemen hemen her SSTV yazılımında bu modları bulabilirsiniz. Ayrıca yazılımlar sizin müdehalenize ve mod seçmenize gerek kalmadan gelen sinyali işleyip otomatik mod seçimi de yapabilmektedir. Kullanılan yazılımlar MixW, MultiPSK, MMSSTV, Charly (Win95-98 zamanlarından), Chromapix (SSTV konusunda ilk gözağrım), DigiMaster780 (HRD ile birliktedir), InterAce SSTV (EchoLink için SSTV), ISSTV, JVComm32, WinSkan SSTV, WinPix32 sayılabilir.

    Görüntü aktarma üzerine çalışan ancak çok daha hızlı ve gelişmiş olan diğer uygulamalar da Fast Scan Television (FSTV), Amateur Television (ATV) olarak sıralanabilir, lakin gerek yasal düzenlemeler ve gerekse ilgisizlik nedeniyle bu iki konuda pek de çalışma göremezsiniz.

    Digital modlar elbette bunlarla sınırlı değil ancak diğerleri sivil, ticari ve askeri maksatlı kullanılan modlar da var ancak bunlar konumuzun dışında. Yine de incelemek ve yapılarını öğrenmek isterseniz Chip, ALE, PAX, PAX2, STANAG, SITOR, HFDL, SYNOP, Coquelet, Navtex veya HF Fax kelimelerini arama motorlarından araştırabilirsiniz.

    Buraya kadar anlattıktan sonra yeni amatörlerimizin aklına “bu digital mod veya paket radyo çalışmalar için illa ki bir HF cihaz edinmek mi gerekiyor?” gibi bir soru gelebilir. Öyle ya; digital mod çalışmak için henüz 12 yaşında bir öğrencinin ailesini kolayca ikna edip, ikinci eli 500-700′den, yenisi üç sıfırlı rakamlarla ifade edilen cihazlardan aldırması fazla hayal olurdu.

    Sorumuza dönecek olursak cevap kısaca “hayır”, mutlaka bir HF edinmeniz gerekmiyor. Bu konuya  da (paket) kısaca değinmek gerekirse; paket radyo verilerin paketler halinde bir diğer telsize RF veya diğer iletişim yolları üzerinden taşınmasıdır.

    İlk çıkışı da haliyle yine bir ihtiyaçtan hasıl olmuş, İnternet’in bugünkü hız ve gelişmişliğine erişmeden önceki zamanlarda, 1990 yılında Ortadoğu teknik Üniversitesi (ODTÜ) METU Bilgi İşlem Merkezi ile ANTRAK derneği işbirliği sayesinde Türkiye’nin ilk Paket Radyo Girişi (gateway) nam-ı diğer “Kablosuz İnternet Ağı” kurulmuştur. Elbete şimdiki gibi APRS, D-Star veya Yaesu Wiress-II linklerinin olmadığı ortamda bunlar o günün şartlarında çok ciddi gelişmelerdi. Özellikle APRS’nin gelişmesiyle birlikte önceden aktif olarak kullanılan bazı sistemler görece demode kalıp kullanımdan kalktıysa  ve de nostalji olarak görülse de hala paket radyo çalışan arkadaşlarım var ve bundan büyük keyif alıyorlar. Sistem üzerinden diğer uzak mesaj panoları (Bulletin Board System-BBS)’lere bağlanmak, e-posta okumak da dahil.

    VHF/UHF el telsizleriniz ile bile bulunduğunuz ilde hatta arkadaşlarınız arasında denemeler yapabilirsiniz. Bu konuda gerekli olan paket modemleri ve arabirim (TNC)’leri hazır da bulunabilir, ses kartları ile bazı çalışmalar yapılarak paket modem yerine kullanılabilirsiniz. Bu sistemler konum ve sistemlerin durumuna göre atlama noktaları aracılığı ile başka ülkelerdeki sistemlere İnternet omurgası veya HF aracılığı ile de bağlanması mümkün.

    Bu konuda çok yorum ve istek gelir ise uygun bir zamanda bu konuyu da yazılarımızda genç arkadaşlarımız için yeniden ele alabiliriz.

    Gök cisimleri ile uzak mesafe çalışmaları

    Hepimiz çocukken -ben ise hala-  ne zaman bir su birikintisi görsek bir taş sektirmişizdir. Su ile insanın suya taş atma isteği arasında bir bağlantı olmalı. Neyse bunu psikologlara bırakıp biz konumuza dönelim. Yazımızda daha önce de değindiğimiz gibi radyo amatörü hep uzaklara erişmek ister. Ne yaparsanız yapın içinizdeki bu hisse engel olamazsınız. İşte zamanla yer haberleşmesi radyo amatörlerine yetmeyince çok daha farklı sistemler arayışına girmişler ve meteor haberleşmesi ile EME çalışması ortaya çıkmış. Her ikisinin de mantığı aynı yani sudan taş sektirme gibi gönderilen sinyalin meteorlardan veya Ay yüzeyinden yansıtılarak (sektirilerek) çok daha uzak noktadaki bir başka amatör ile görüşmek. Çok basit bir örnekle buna sesimizin bir vadide karşı yamaçlara çarparak geri dönmesi olarak da ele alabilirsiniz.

    Meteor Haberleşmesi: Bu haberleşme çalışmasında, Yer’den gökyüzüne gönderilen radyo sinyali yaklaşık 90 km yukarıda atmosfere girip yanmakta olan meteorun, etrafında oluşan iyonize buluttan sekip Dünya’ya yansır. Bazen milisaniyelik düzeyde gerçekleşen bu yansıma pek tabi ki sesli haberleşmeye tam anlamıyla imkan tanımaz. Bilin bakalım o zaman ne devreye giriyor? Tabi ki yukarıda anlattığımız digital modlar. Bir saniyede konuşamazsınız ama o bir saniyede onlarda kelimeyi dijital modda yazılı olarak karşı istasyona aktarabilirsiniz. Yılın belli zamanlarında gerçekleşen meteor yağmurları da adeta bu konuda çalışan radyo amatörleri için kaçınılmaz bir fırsat sunmaktadır. All band olarak adlandırılan bir cihazınız ve bir 5-6 elemanlı bir Yagi anteniniz var ise gönderme için yetmese de özellikle alt band FM alanında izleme amaçlı bu konuda basit çalışmalar yapabilirsiniz.

    Meteorların radyo amatörlerinin kullandığı sistemlere benzer sistemlerle izlenmesi, saçılım ve sayımları gibi tekniklerle çalışma yöntemine ise “MeteoScatter” adı verilmekte olup, astronomi ve uzay bilimlerinin inceleme konusudur. Dilerseniz astronomi ve uzay çalışmalarındaki yeri hakkında TAMSAT-Bilim sitesinde daha önce yayınlanan yazılara ulaşabilirsiniz.

    Earth-Moon-Earth (EME) olarak adlandırılan çalışmada ise; meteor haberleşmesinden farklı olarak gönderilen sinyal, doğrudan Ay’ın yüzeyinden yansıtılır. Yer’e olan yaklaşık 380.000 Km.lik uzaklığını düşünürseniz geri dönen sinyalin ne kadar geniş bir alanda alıcı bulabileceğini tahmin edebilirsiniz. Tabi bunun da bir maliyeti var. O da daha yüksek çıkış gücü, daha iyi ve kazançlı Yagi türü yönlü antenler gerektirmesi. Yine de yapılamayacak bir çalışma değil, ancak o zamana kadar biraz daha yeni amatörlerin kendilerini geliştirmelerinde fayda var. Bu konuda yabancılar kadar olmasa ve sesleri pek çıkmasa da ülkemizde çalışan radyo amatörlerimiz de mevcut.

    Beacon Çalışmaları



    Beaconlar (işaretçi) atmosferin propagasyon (yansıtma) durumu, haberleşme karakteristiği vb. durumların ölçülerek kullanıcılara konu hakkında bilgi vermek veya cihazlarını bilinen bir frekansa ayarlamalarını (tune) sağlamak amacıyla geliştirilen bir nevi telsiz vericileridir. Değişik bantlarda, saatler de ve değişen çıkış güçlerinde yayın yapacak şekilde ayarlanan beaconlar sayesinde, koordinatı belli olan bir beacondan ne kadar uzakta olduğunuzu hesaplayabilir, buna göre hangi saatte ne kadar güçle yayın yaptığını bildiğiniz için cihaz ve anten donanımınızı test edebilirsiniz. Bu beaconlar tanınmalarını kolaylaştırmak amacıyla kendi çağrı işaretlerini de otomatik olarak yayınlamaktadırlar. Bu beaconların bazılarını buradaki ve şuradaki linklerden takip edebilirsiniz. Beacon yayınları sabit bir modda değil değişik modlarda (PSK, RTTY, CW, QRSS veya sesli) yayın yapabilmektedir. Bir beacon sistemini kolayca üretebilir ve yayın yapılabilir ancak bunda asıl zorluk ülkelere göre değişen yasal kurallara uygunluk, beacon sistemlerinin 7/24 kesintisiz hizmet vermesi, bu konuda frekans ve regülasyon işlemlerinin yapılması ve Dünya çapında kabul görmesi için ilgili listelere kaydedilmesi gereklidir. Beaconları tek bir noktadan takip etmek istiyorsanız HF için “W6NEK HF Beacon Tracker” yazılımını buradan indirerek kullanabilirsiniz.

    Zayıf Sinyal İzleme Uygulamaları
    WSPR ve WSPRnet konusuna ayrıca başka bir yazıda değineceğimiz için şimdilik detaya girmiyorum.İlk Denemelerim
    Yazılım Tanımlı Radyo (Software Defined Radio-SDR): Alıcı devrelere meraklıysanız ve bunların bazılarını kendiniz de denemek istiyor fakat nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız SDR tam size göredir. Diğer karmaşık devrelere çok daha az malzeme gereksinimi, çok fazla ayar gerektirmemesi ve malzemelerinin kritik olmaması, sadece kristal değeri ile oynayarak birden fazla band ve frekansın izlenebilmesi SDR’i öne çıkaran önemli hususlardandır. Öyle ki SDR geleceğin telsiz teknolojisi olarak gerek askeri ve gerekse sivil bir çok uygulamada şimdiden yerini almıştır. Uydu haberlerine meraklı iseniz SDR çalışmalarının artık uydularda da yer aldığını fark etmişsinizdir. Bu konuda daha önce hazırladığımız SDR_Sunusunu incelemenizi öneririm.

    USB Tip Karasal Yayın Alıcıları DVB-T: Eğer kendiniz yukarıda anlatılan türde bir QRP/SDR uygulamasını yapamayacağınızı düşünüyor veya vakit bulamıyorsanız o zaman USB konnektörlü, ek özelliklerine göre 10-20 dolar arası fiyatı değişen bir DVB-T alıcısı temin etmenizi öneririm. Şu anda oldukça da popüler ve neredeyse her gün bir değişik modeli çıkıyor. TAMSAT web sayfasında kurulum/ayarları ve AIS decoder uygulaması anlatılan bu çalışma ile yapabilecekleriniz hayal gücünüzle sınırlı. Ayrıca bu alıcıların 64-1700 MHz frekans aralığı son çıkan uygulamalarda 24 MHz’e kadar indi. Eğer bu alıcıları bir 0-30 MHz. arasında çalışan bir HF alıcı olarak kullanmak istiyorsanız o da basit bir devre ile mümkün. Bunu ileriki günlerde denemesi ile birlikte yayınlamayı düşünüyorum. Bir radyo amatörü olmasanız bile bu şekilde bir alıcı ile SWL faaliyetinde bulunabilirsiniz. Üstelik görece pahalı SSB takip eden radyolar yerine sadece 15-20 Dolarlık bir maliyetle. 
    QSL Kartlar

    QSL kartlar radyo amatörleri arasında haberleşmenin teyidi maksatlı kullanılan standardı 9×13 cm. olan baskılı kartlardır. Bir kültür elçisi niyetine olan bu kartlar; dışarıdan bakan birçok kişiye göre nostalji gibi görünse de, ya da “siz hala böyle tebrik kartlarını mı kullanıyorsunuz?” diye garip garip sorular soranlar olsa da QSL kartların biz radyo amatörleri için yeri hiç bir zaman nostaljide kalmayacaktır. Nedir ne değildir konusu ile ilgili detaylı bilgiyi daha önce yayınladığımız şuradaki yazıdan incelemenizi öneririm.

    Son zamanlarda elektronik posta veya web tabanlı kart gönderimi de olsa da, etik olan basılı kart olarak bunların gönderilmesi ve alınmasıdır. Basılı karta dokunabilirsiniz, kağıdın kokusunu hissedebilirsiniz. O kartı bizzat görüştüğünüz, sesini duyduğunuz veya paket veri çalışmasında yazıştığınız karşı istasyonda tıpkı sizin gibi bir radyo amatörü sizin için hazırlamış, size gönderirken kartın üzerine duyguları, sevgisini de derinden işlemiştir. 

    Dilerseniz buraya bakarak hazır yazılımlar (QSL Maker, QSL Card Creator, Global QSL, Alpine ) ile kolayca kartınızı hazırlayabilir veya resim işleme yazılımları (Photoshop, Corel Draw, PaintShop, hatta MSPaint bile) kullanarak kendinize özel, sizi en iyi şekilde anlatan bir kart dizaynı yapabilirsiniz.



    Short Wave Listener (SWL): SWL sizlerin de bildiği gibi İngilizce “Short Wave Listener” kelimelerinin kısaltması olup, kısa dalga dinleyicisi olarak tanımlanabilir. Herhangi bir sınav gerektirmemesi ve kolayca belgenin edinilebilirliği tüm dünyada SWL’yi oldukça popüler kılmıştır.

    SWL konusunu özellikle buraya ekledim. Çünkü ileriki dönemlerde yapacağınız QSO’lar neticesinde sizlere gelecek olan QSL kartların arasında radyo amatörleri kadar sizin görüşmenizi takip eden SWL’lerin de QSL kartlarını göreceksiniz. Sizlere önerim, bu kişilere de tıpkı bir radyo amatörü gibi önem vermeniz ve kartlarını karşılıksız bırakmamanızdır.Onlar için sizlerin göndereceği QSL kartlar emin olun ki çok daha değerli olup, büyük bir titizlikle koleksiyonlarında saklanacaktır.

    Sevgili eşim (TA728017), kızım (TB9YDC) (TA728019) ve ben (TA728018) de birer SWL’yiz. Bu belgeyi edinmek isterseniz benden size küçük bir tavsiye. Eğer başvuru formunda kullanacağınızı belirttiğiniz cihaz olarak bir QRP yazmışsanız üşenmeyin ve “seri no” kısmını boş bırakmayıp “001″ yazın. Yasal olarak kendi yaptığınız bir sistem için böyle bir zorunluluk olmamasına rağmen siz yine de yapın. Çünkü sırf bu nedenle bir aydan fazla SWL belgesinin yolunu gözlediğimizi hatırlıyorum…. Sebep, neden seri numarası yokmuş?

    Etkinlik ve Özel Gün Çalışmaları

    Jamboree On The Air (JOTA) ve Jamboree on the Internet (JOTI) Etkinlikleri: JOTA, Dünyada 500 binden fazla izcinin amatör radyolar aracılığı ile, JOTI ise İnternet aracılığı ile buluştuğu bir etkinliktir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde her yıl Ekim ayında yapılmaktadır. İlk kez yapıldığı 1958 yılından bu güne çeşitli yaş gruplarından milyonlarca izci bu şekilde aralarında bir bağ oluşturmuştur. Özelliği;

    - Değişik ülkelerde bulunan izcilerin ülkelerini terk edip kıtalar aşmadan, diğer ülke izcileri ile kolayca tanışıp kaynaşabilmeleri,
    - Amatör telsiz sistemleri üzerinden diğer izcilerle haberleşip dostluklar kurarak, karşılıklı iyi niyet ve barış mesajları ile kendi ülkelerini, izcilerini tanıtabilmeleri,
    - Birbirlerine yeni fikir ve düşüncelerini aktarabilmeleridir. 

    İzcilerin yapacakları bu çalışmalarda haberleşme desteğini her zaman olduğu gibi ücretsiz ve karşılıksız olarak yine radyo amatörleri sağlamaktadır. JOTA her yıl Ekim ayının 3′üncü hafta sonunda yapılır ve yerel saatle Cumartesi sabahı saat 00.01′de başlayıp, Pazar gecesi saat 23.59′a kadar devam eden 48 saatlik bir faaliyettir.

    En son Ekim 2012 ayında; 55′inci JOTA ve 16′ıncı JOTİ faaliyeti geride bırakılmıştır. Bulunduğunuz ilde izciler var ise ilgilileri ile görüşüp bu konuda bir organizasyon içerisinde yer alabilir veya var olan bir organizasyona yardımcı olmak adına bir radyo amatörü olarak dahil olabilirsiniz.

    Özel gün etkinlikleri

    Radyo amatörleri önemli bir yıldönümü veya özel günlerde özel bir çağrı işareti ile havaya çıkarlar. Bu etkinliklerde kullanılan çağrı işareti de o günün anlam ve önemine yakın özel bir çağrı işaretidir. Çalışmada bulunan herkes bu çağrı işaretini kullanarak haberleşmelerini gerçekleştirir. Aynı kodun çalışmada birden fazla kişi tarafından kullanılması aynı anda birden fazla band ve modda çalışma imkanı da sunar. Bu çalışmada da olabildiğince istasyon ile iletişim sağlanarak özel günün tanıtımı yapılır ve kaydedilir ve akabinde SQL kart değişimi gerçekleştirilir. Bu çağrı işaretlerinin talep edildiği konular milli bayramlarımız olabildiği gibi deniz fenerlerinden, kalelerden, adalardan veya örneğin lösemili çocuklar için yapılan çalışmalar için de alınabilir.

    Bu konuda alınacak çağrı işaretleri “TC” ile başlayıp konuyla ilgili diğer hususlar; Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü – Amatör Telsizcilik Sınav ve Belgelendirme Yönetmeliği, İkinci Bölüm – Amatör Telsiz Çağrı İşaretleri kısmı Madde-6 (c) bendinde ve aynı yönetmeliğin “Özel etkinlikler için geçici çağrı işareti tahsisi” başlıklı  Madde-8‘de belirtilmiştir.

    Son olarak da radyo amatörlüğünün biraz daha eğlenceli kısımlarından bahsederek yazımızı bitirelim.

    Yarışmalar (Contest) : Bir veya birden fazla amatörün ekip olarak katıldığı, belirli zaman ve kurallara dayanan bir yarışma olup radyo sporu çalışmalarından biridir. Değişik band ve frekanslarda çalışmalar yapılabilir. Genel amaç belirlenen süre içerisinde olabildiğince çok sayıda farklı radyo amatörleri ile görüşmektir. Puanlaması yarışma otoritesince belirlenir ve yarışma öncesi açıklanır. Bu tür yarışmaların sonuçları da puan hesaplamaları ve sonuç elde edilmesinden sonra bir çok web sayfası üzerinden radyo amatörleri ile paylaşılır.

    Tek ya da çoklu operatör katılımı, puanlama ve çarpanlar, ödüller, belgeler ve belge alımı için gerekli kurallar, log gönderme yeri ve zamanları yarışmalar arasında farklılık göstermekte, daha cazip hale getirilerek katılımcı arttırmak için değişiklikler yapılabilmektedir. özellikle tek operatörlü olan yarışmalar yorucu olsa da diğer amatör uygulamalar gibi bu yorgunluğunda da tatlı bir getirisi alacağınız ödüllerdir. Başarılı olmamanız için bir sebep yok zaten bildiğiniz bir işi yani QSO yapıyorsunuz. Kaçıncı olduğunuzu çok da kafanıza takmadan adrenalin ve heyecan dolu bir amatör çalışma için en az bir kere bu yarışmalara katılmayı deneyin.

    Yılın hemen hemen her ayında değişik frekans bandlarında yabancılar tarafından SSB, CW/SSB, CW, PSK, PSK125, RTTY, Digital modlarda ve 2 ile 48 saat süren aralıklarda çeşitli yarışmalar düzenlenmektedir. Türk amatörler de bu yarışmalara sıkça katılsalar da bu denli büyük ve tüm Dünya amatörlerince bilinen bir yarışmamız ne yazık ki yoktur.

    Amatör Radyo Yön Tayini (Amateur Radio Direction Finding-ARDF): Ya da bilinen ismi ile FoxHunt yani “Tilki Avı”. ARDF yarışması, katılan yarışmacıların önceden bilmedikleri bir arazide telsiz ve anten sistemlerini kullanarak sinyalin yönünün tayini ile hedefi bulma faaliyetidir. Düşük güçlü vericiler arazinin çeşitli yerlerine saklanır ve yarışmacılar bu amaçla yapılan basit yön bulma antenleri ile ilk hedeflerine ilerlerler. Yurtdışında değişik yaşlarda amatörün yoğun olarak ilgi gösterdiği yarışmalar arasındadır. Bu konuda kullanılan sisteme örnek olması açısından TAMSAT sitesinde daha önce yayınlanan “LM555′li Yön Bulucu” devre yazısına buradan bakabilirsiniz.



    İki bölümlük yazının sonuna geldik. Yazılarda bir şeyler anlatırken “ne yazık ki…” cümlesini kaç kez kullandığıma dikkat ettiniz mi? İşte en başından itibaren anlatılmak istenen de bu küçük cümlede saklı. “Ne yazık ki bizde yok” dememek için radyo amatörlüğüne ilk günlerden itibaren önem vermeli, el birliği ile geliştirilmesi için çaba göstermeliyiz. Eskiden “Eller Ay’a biz yaya!” derlerdi, şimdi o bile çok geride kaldı ki “eller boş oturmadı Mars’a gitti”. Peki biz neredeyiz? Bir üyesi olduğumuz, devam ettiğimize göre de sevdiğimiz bu hobiye bu güne kadar neler kattık oturup düşünmek gerek. Sürekli bilgi almak yerine, öğrendiklerinizi başkaları ile de paylaşın, çalışmalarınıza davet edin, pek beceremediğimiz birlikte çalışma ve takım ruhunu geliştirin, egolarınızdan uzaklaşın, bu işin sırtından para kazanma hayallerini bir kenara bırakın… Yukarıda saydığımız kadar çok çeşit varken kendinize bir tanesini seçin ve çalışmaya başlayın. Bilgi biriktikçe deneyiminiz de aynı oranda artacaktır emin olun.

    Son olarak küçük bir dip not düşmek isterim. Sosyal ağlardan kopun, ama sosyal yaşamdan kopmayın. Hobiniz kadar sevdiklerinize de zaman ayırın, aksi taktirde an gelir zaman sevdiklerinizi sizden koparır. Görüşmek üzere.